Eğitimden, ekonomiye; inanç özgürlüğünden terörle mücadeleye kadar, yaşamın geniş bir alanında bugün bile etkilerini hissettiğimiz o kara dönem, bir kez daha tepkiyle anılıyor. Türkiye, yıllar sonra o dönem yaşananları daha bir bilinçle okuyor, bugün Türkiye üzerinde oynanan oyunlara dair çıkarımlarda bulunabiliyor. 28 Şubat’ın mağdurlarıysa uğradıkları haksızlıkları ve baskıları hala unutamıyor.
28 Şubat 1997’de türkiye hafızalardan hiç silinmeyecek bir güne uyandı. O gün olağanüstü toplanan milli güvenlik kurulu’nda alınan kararlar ve sonrasında yaşanan süreç bütün bir ülkeyi sarstı. 28 Şubat öncesi bir irtica tartışması hortlatıldı. Toplumun her kesimi bu tartışmaya alet edilmeye çalışıldı. 4 Şubat 1997’de o günlerin deyimiyle “demokrasiye balans ayarı” yapıldı. Ankara Sincan’da, düzenlenen “Kudüs Gecesi”ni bahane ederek yürütülen tanklar 28 Şubat sürecinin simgesiydi.
28 Şubat’ta Türkiye tarihinin en uzun Milli Güvenlik Kurulu toplantısı gerçekleştirildi. Postmodern darbe olarak nitelendirilen o toplantıda alınan kararlar, inanç özgürlüğünü hiçe sayan uygulamaları da beraberinde getirdi. Muhafazakar kesime tam bir baskı uygulanmaya başlandı. İmam Hatiplerin ortaokul kısımları kapandı. Üniversiteye girişte katsayı uygulaması getirilerek, İmam Hatiplileri engellemek adına, tüm meslek liseli öğrenciler mağdur edildi.
Şimdi 28 Şubat mağdurları “O zulmü bin yıl unutmayacağız, unutturmayacağız’ diyor
Öğrenciler için üniversitelerde ikna odaları kuruldu. Başörtü yasağı nedeniyle 3500 öğretmen ihraç edildi, on binlerce memur ya istifa etmek zorunda kaldı ya da görevlerinden uzaklaştırıldı. 33 bin kişi fişlendi. Binlerce başörtülü öğrenci okullarından atıldı veya bırakmak zorunda kaldı. Öğretmenler de işlerinden oldu.
15 temmuz acısının da yaşanmasının ardından, eğitimde yaşananlara bakıldığında bugün 28 şubat’ın terör örgütlerine yaradığı açık bir gerçek. 28 Şubat uygulamalarını en ağır yaşayanlardan biri de Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yapan ve eşleri başörtülü olan personeldi. Rütbe farketmiyordu. Üst rütbelerden, alt rütbelere kadar herkes hedefteydi. Uzman Çavuş Alaattin Küçük, eşi başörtülü olduğu için görevinden istifa etmek zorunda kaldı.
Aralarında evladını vatana şehit verenler de var. Uzman Çavuş Alaaddin Küçük, benim şehadet hakkımı bile elimden aldılar diyor. 28 şubat süreci, eğitimden ekonomiye kadar pek çok alanda kendini hissettirdi. Ekonomide en büyük hedef Müsiad’dı. 28 şubat döneminde muhafazakar kesimin dışlanması, toplumun kutuplaştırılması amacıyla, o kadar garip uygulamalar yapıldı ki, bugün insanların inanası gelmiyor.
Son hükümet döneminde itibarları iade edilen 28 Şubat mağdurları, Türkiye’nin bekaası, demokratik Türkiye geleceğinin yeniden imarı için kara günlerin acısını yüreklerine gömmüş durumda. Ancak, sorumluları affetmiyor, haklarını helal etmiyorlar. O dönem hukukla değil talimatla alınan yargı kararlarıyla rencide edilenler şimdi yeniden yargılanmak istiyor.
28 Şubat darbesi, yıllar sonra yargıya taşındı. Türk milleti ise 28 Şubat zihniyetine en güzel cevabı 15 Temmuz’da verdi. 28 Şubat mağdurları, 15 Temmuz’da yine vatan savunmasına koştular, deyim yerindeyse kahramanca 2. Kez gazi oldular. Tıpkı, emekli Astsubay Murat Karakoca gibi.