Diyanet İşleri Başkanı Görmez’den Sultanahmet’te bayram hutbesi

17 Temmuz 2015 Cuma
Diyanet İşleri Başkanı Görmez’den Sultanahmet’te bayram hutbesi

Halka Bayram Hutbesi irat eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, hutbesine camiye gelen çocukları selamlayarak başlayarak, bayramların tüm insanlığın geleceği için birer umut olduğunu belirtti. 

Bayramların sevinç günleri olduğunu, ancak İslam ümmetinin içinde bulunduğu durumda dolayı bu bayramın gölgeli olduğunu kaydeden Başkan Görmez, hutbesinde şu hususlara değindi; 

“Bayramlar tüm insanlığın geleceği için bir umuttur…” 

Bugün, birbirimizi cennet diye ağırladığımız, birbirimizi sevindirmek için ter döktüğümüz şu vakitler, şu bayram sabahı, tüm insanlığın geleceği için bir umuttur. Bugün, iyilik ümidi olmak üzere kıyama durduğumuz, kötülüğün tortularını yeryüzünden silmek için secdeye kapandığımız gündür. Mübarek olsun. Bugün, kin ve nefretin sonunda yenileceğini, küfür ve nankörlüğün başından beri çirkin olduğunu birbirimizin gözlerinden okumaya geldiğimiz gündür.  Bugün, aynı dinin, aynı inancın neşesinde yüreklerimizi birleştireceğimiz, kardeşliğimizi güçlendireceğimiz, kırgınlıklarımızı onaracağımız gündür. Bugün, sevinç günümüzdür. Bugün şâd olmak günüdür. Sevinmek ibadettir bugün. Bugün en büyük sadaka sevinç vermektir. Bugün evlerden evlere, ülkelerden ülkelere, kıtalardan kıtalara sevgi, merhamet ve iyilik taşıyacağımız gündür. 

“İslam ümmetinin yaşadıklarından dolayı Bayram sevincimiz gölgelidir…” 

Biliyorum, sevinçleriniz gölgelidir. Zira biz bayram yaparken İslam ümmeti acılar içinde kıvranmaktadır. Ne yazık ki bu bayramı da buruk geçiriyoruz. Biliyorum, kalplerimiz mahzundur. Zira biz bayram yaparken bayramı bayram gibi yaşayamayan mazlum ve mağdur kardeşlerimiz var. Silahların gölgesinde hayat mücadelesi veren garip ve mahzun kardeşlerimiz var. Biliyorum, yüreklerimiz buruktur.  Zira biz bayram yaparken, İslâm diyarlarında yerlerinden yurtlarından edilmiş, ölüm korkusuyla evlerini terk etmiş insanlar, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, mülteciler ve kimsesizler var. Ancak bugün bize düşen, yangın yerine dönen yüreklerimizi her şeye rağmen bayram neşesiyle canlandırmak, viran olan hanelerimizi bayram sevinciyle mamur eylemektir. Bugün bize düşen, Ramazan’da iftar sofrasında katledilip bayramı göremeyen kardeşlerimiz adına da bayramı hakkıyla eda etmektir. Bugün bize düşen, huzurlu bir bayram sabahına gözlerini açamayan yavrular adına da bayram yapmaktır. Bayramı sürur içinde geçirebilmektir. Bugün İslam âlemi olarak bize düşen, yüreklerimiz mahzun olsa da bayramımızın hakkını vermek ve onu mahzun göndermemektir. Zira İslam dünyası olarak yekvücut olup bayramların yüzünü güldürebilirsek ancak yüzümüz gülebilir. 

“İkincisi olmayan bu dünyayı daha güzel, yaşanabilir bir dünya yapabilmek bu kadar zor mu gerçekten…” 

Eğer bugün, bu bayram sabahında, Sultanahmet Camii’nin minberinden nefesim yetip sesimi tüm yeryüzüne duyurabilseydim bütün insanlara şöyle seslenmek isterdim: Ey insanlar! Hepimiz yeryüzünde büyük insanlık ailesinin birer ferdi değil miyiz? Hepimiz Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın çocukları değil miyiz? Hepimiz bir Allah’ın kulları değil miyiz? O halde nedir birbirimizden alıp veremediğimiz? İkincisi olmayan bu dünyayı daha güzel, yaşanabilir bir dünya yapabilmek bu kadar zor mu gerçekten? 

“Hiç kimse, mezhebini, meşrebini, ırkını, ideolojisini rahmet dini İslâm’ın önüne geçirmemelidir…” 

Eğer kalbimin dili olup da sesimi aynı dini, aynı imanı, aynı sevdayı paylaştığım; aynı rükûa eğildiğim, aynı secdeye kapandığım, aynı kıyama durduğum, aynı kıbleye yöneldiğim Müslüman kardeşlerime duyurabilseydim, bugün, en yüksek sesimle, en kuvvetli nefesimle bütün Müslüman kardeşlerime şöyle seslenmek isterdim:  Ey din-i mübin-i İslam ile şereflenmiş kardeşlerim, Hatemü’n-Nebiye imanla şereflenmiş Müslüman Kardeşlerim! Ey yeryüzünde barışı, huzuru ve kardeşliği tesis etmekle yükümlü olanlar! Rabbimiz bize “Siz insanlar için gönderilmiş en hayırlı ümmetsiniz” buyurmadı mı? Ve mezhebini, meşrebini, ırkını, ideolojisini rahmet dini İslâm’ın önüne geçirme tuğyanına kapılan kardeşlerime bugün, şöyle seslenmek isterim: Ey asabiyetini insanlığının ve Müslümanlığının önünde tutanlar! Ey mezhepçilik, hizipçilik, etnik kimlik asabiyetiyle birbirine düşman olanlar!  İman ettiğimiz Resulümüz Muhammed Mustafa (sas) “Müslüman Müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve onu hor görmez.” buyurmadı mı? 

“Yoksullukla kıvrananlara gözleri, açlıktan inleyenlere kulakları, soğuktan donanlara kapıları, işsizlere, aşsızlara, çaresizlere yürekleri kapatarak mutlu olunabilir mi…” 

Ve sonra sadece yığınla servet biriktirmek için yaşayanlara şu ulu mabedin minberinden bir çift söz söylemek isterdim ve derdim ki:  Ey Allah’ın sonsuz hazinesinden kendilerine lütufta bulunduğu servet sahipleri! Ey dünyanın tüm zenginliklerini aralarında bölüşen mutlu (!) azınlık! Merak ediyorum, yoksullukla kıvrananlara gözleri, açlıktan inleyenlere kulakları, soğuktan donanlara kapıları, işsizlere, aşsızlara, çaresizlere yürekleri kapatarak mutlu olunabilir mi gerçekten? Paylaşmamız için veren, infak etmemiz için ihsan eden Mevla’ya bencilliğin, cimriliğin ve tamahkârlığın hesabını verebilecek miyiz? Verdiklerini bir gün geri alırsa şayet o zaman kimin kapısına gideceğiz? 

“Alimler olarak karınca öldürmenin hükmünü tartışırken masum insanları katletmeyi ve bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek olduğunu haykırmayı ihmal etmedik mi…” 

Eğer bugün, sesim, nefesim yetseydi bir seslenişimi de ilim sahiplerine, ilmini öğretmeyen, ilminin gereğini yapmayan, bilginlere, aydınlara, âlimlere, mütefekkirlere, ariflere yapmak isterdim ve derdim ki: Ey âlimler! Ey bilginler! Ey Arifler! Nefsimi de katarak söylüyorum. Rasul-i Ekrem (sas) “Âlimler, peygamberlerin vârisleridir” buyurmamış mıydı? Sizler peygamberlerin mirasçısı değil miydiniz?  Sizlerin görevi, ümmete rehberlik yapmak iken nasıl oldu da Müslümanlar arasındaki kavgada taraf oldunuz? Dökülen masum kanların vebalini, hesabını Allah’a verebilecek misiniz? Bugün coğrafyamızın en şen’î cürümlerini dini öğretilerle temellendiren kan dökme heveslisi insanlık düşmanlarının yaptıklarında, işledikleri cinayetlerde sizin verdiğiniz gayesiz, mesnetsiz heva ve hevese dayanan indi fetvaların, sözüm ona cihat çağrılarının hesabını nasıl vereceksiniz? İslâm uleması olarak bizler hac menasikini ifa içinde karınca öldürmenin hükmünü uzun uzun izah ederken masum insanları katletmeyi ve bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek olduğunu haykırmayı ihmal etmedik mi? Bilhassa İslâm’ın yüce hakikatlerini güç devşirmeye ve çıkar sağlamaya matuf bir araca dönüştürenler, hakikati sadece kendinde görenler, hedefine ulaşmak için her yolu mubah sayanlar, körü körüne itaat kültürüyle iradeleri teslim alanlar, bütün bunların vebalini, hesabını Allah’a verebilecekler mi? 

“Bizden sonraki nesillere hayırla yâd edileceğimiz iyi bir gelecek ve yaşanabilir güzel bir dünya bırakmak en önemli sorumluluklarımızdandır…” 

Ve sonra yeniden Resûl-i Ekrem’in Veda Hutbesinde haykırdığı gibi “Ey İnsanlar” diyerek bütün insanlara ve kardeşlerime seslenmek isterdim:   Ey yeryüzü sakinleri!  Ey yirminci asrın son ve yirmi birinci asrın ilk tanıkları! Zamanın ve mekânın hakkımızda şahitlik yapacağı adalet ve hesap günü geldiğinde hesabını verebileceğimiz bir maziye imza atmak, bizden sonraki nesillere hayırla yâd edileceğimiz iyi bir gelecek ve yaşanabilir güzel bir dünya bırakmak en önemli sorumluluklarımızdan değil midir? 

“Gelin, Yaratanımızı darıltmayalım…” 

Gelin, hep birlikte ve gücümüz yettiğince kötülükleri bertaraf edebilmek, her türlü ayırımcılığın önüne geçebilmek ve beraberce huzur içinde yaşayabilmek için saygıyı, hoşgörüyü, merhameti ve adaleti elden bırakmayalım. Gelin, Yaratanımızı darıltmayalım. Gelin, bu bayram gününde karar verelim. Peygamberimizi gücendirmeyelim. Gelin, Meleklerimizi, hoşnut olmayacakları hususları yazmak zorunda bırakmayalım. Gelin, hem dünyamıza hem birbirimize sahip çıkalım ve iyiliği yeryüzüne yayalım. Ey kalbine peygamber muhabbeti sinmiş, diline ayet ayet müjde değmiş, elinden yetimler doymuş kardeşlerim! Gelin, yüreklerimizin en ağır yükü olan dargınlıkları, küskünlükleri, düşmanlıkları, kin ve öfkeyi bir tarafa bırakarak af ve bağışlama yolunu tercih edelim. Gelin, gönlümüzü herkese açalım, barışalım, kucaklaşalım ve bayramlaşalım. 

“Gelin, bayram yapamayanlara da bayram yaptıralım. Yaralı gönülleri, bitap düşmüş yürekleri onaralım…” 

Ey oruç tuttukça şefkat ve merhameti kuşanan, güneşin batışını sevinçle, gün doğumunu huzurla karşılayan kardeşlerim. Gelin, Taif’teki Peygamber gibi, bugün, bizi taşlayanlara bile “Allah’ım, onlar bilmiyorlar, Sen bağışla!” deme büyüklüğünü gösterelim. Ey kalbini bir yağmur bulutu gibi yeryüzünün bayramsız köşelerine indiren kardeşlerim, Şefkatini bayram hilali gibi ümitsizlerin göğüne asıveren kardeşlerim,  Gelin, bayram yapamayanlara da bayram yaptıralım. Yaralı gönülleri, bitap düşmüş yürekleri onaralım. Huzur evlerinde evlat sevgisiyle yanıp tutuşan yaşlılarımızı unutmayalım, onları ziyaret edelim. Sevgi evlerinde, yetiştirme yurtlarında sevgiye ve merhamete aç yetim, öksüz, garip ve kimsesizlerin başlarını okşayalım, onları sevindirelim. Hapishanelerdeki mahkûmlara, hastane köşelerindeki hastalara bayram sevinci taşıyalım. Fakirleri, yoksulları ve muhtaçları gözetelim. 

“İslam ümmetinin yeniden dirilişi için Yüce Rabbimize dua edelim” 

Ey göğsünde şefkat ve merhameti, himmet ve gayreti ulu çınarlar gibi özenle büyüten kardeşlerim! Gelin, ülkemizdeki Suriyeli muhacir kardeşlerimize ensar olalım. Silahların gölgesinde bayramı bayram gibi yaşayamayan kardeşlerimizin kurtuluşu için çaba harcayalım. Suriye ve Irak başta olmak üzere Filistin, Kudüs, Gazze, Mısır, Doğu Türkistan, Myanmar ve dünyanın farklı yerlerinde kardeşlerimizin yaşadığı mazlumiyet ve mağduriyetlerin son bulması için dua edelim. Gelin, İslam ümmetinin yeniden dirilişi, yeniden ayağa kalkışı ve aynı ruhla ve aynı ülkü etrafında birlikte yeniden yürüyüşü ve uyanışı için Yüce Rabbimize yalvaralım. 

“Gelin, bayramı, insanlık adına yaşayalım…” 

İnsanlığın en uzun ömürlü barış adasını inşa etmiş ecdadın torunları olan kardeşlerim! Gelin, bayramı, insanlık adına yaşayalım. Gelin, herkesin kardeşçe yaşadığı muhteşem bir medeniyetin mirasçıları olarak evvela ülkemizi gül gülistan edelim. Tüm insanlığın umudu olduğumuzu unutmayalım. Gelin, aynı sofrada sevindiğimiz gibi, aynı kıblede buluştuğumuz gibi, aynı Peygamber’de birleştiğimiz gibi, aynı Kitab’a inandığımız gibi, kardeş olalım. Bizi birbirimize düşürmek isteyenleri utandıralım, ayağımıza dolanan bütün tuzakları bozalım. Gelin, tüm dünyaya insanların hor görülmediği, kadınların ezilmediği, çocukların üzülmediği bir güzel medeniyet örneği olmaya devam edelim. 

“Bayramınız yeni bayramlar doğursun. Sevincimiz yeni sevinçlerin toprağı olsun…” 

Çehreleri İslâm’ın nuruyla aydınlanmış aziz kardeşlerim! Bayramımız kutlu olsun, bayramınız yeni bayramlar doğursun. Sevincimiz yeni sevinçlerin toprağı olsun. Huzurumuz nice huzursuzlukların çaresi olsun. Mutluluğumuz dünyanın dört bir yanındaki acılara teselliler sunsun. Yeryüzünde iyilikler egemen olsun! Bayramınız mübarek olsun! 

Bu duygu ve düşüncelerle, ülkemizin, milletimizin, gönül coğrafyamızın, yurtdışındaki millet varlığımızın ve İslâm âleminin bayramını tebrik ediyorum. Cenab-ı hak nice bayramlara, gerçek bayramlara ulaşmayı, hepimize nasip ve müesser eylesin.  Bayramın ülkemize, milletimize, âlem-i İslâm’a ve bütün insanlığa huzur, barış, adalet ve merhamet getirmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.