Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Anne olmayı devreden çıkaran bir kadın ve baba olmayı devreden çıkaran bir erkek tasavvurunun fıtrata, yaratılışa aykırı bir sapkınlık olduğunu ifade ederek, “Neslimizi sapkın anlayışlara karşı bilinçlendirmek ve korumak hepimizin vazifesidir” dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, açış konuşmasını yaptığı konferansın dünyadaki millet varlığımız ve bütün Müslümanlar için önemli bulduğunu ifade ederek, dünyadaki Müslüman varlığının bugününü ve geleceğini konuşacaklarını, imkânları, zorlukları ve stratejileri müzakere edeceklerini söyledi.
Diyanet İşleri Başkanlığının organize ettiği uluslararası toplantılarla ilgili bilgi veren Başkan Erbaş, 2018 yılında Müslüman Azınlıklar Zirvesi ile Kudüs Zirvesi’ni 2019 yılı başında ise Avrupa Müslümanları Buluşması’nı gerçekleştirdiklerini belirtti.
Dışişleri Bakanlığı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü, Kamu Denetçiliği Kurumu gibi kuruluşların konferansa katılımlarını önemli olduğunu belirten Başkan Erbaş, katılımcılara teşekkür ederek, “Yurt dışı hizmetlerinde söz konusu kurum ve kuruluşlarla, bilgi ve tecrübe paylaşımı, ortak çalışma ve projeler gibi alanlarda dayanışma içerisinde olmak çalışmalara ivme kazandıracak ve hizmetleri katlayacak, güçlendirecek ve arttıracaktır” dedi.
Başkan Erbaş, dünyanın bugününü anlamak ve sorunların sebeplerini doğru tespit etmek için yaşanılan çağın kurucu dinamiklerini ve yakın tarihin siyasal, kültürel ve ekonomik serüvenini bilmenin önemli olduğuna vurguladı.
“İslam coğrafyası savaşlar, işgaller, şiddet ve yoksulluk altında zor ve sıkıntılı süreçlere mahkûm edilmiştir”
“Tarihin şahit olduğu açık bir gerçekliktir ki; İslam’ın ilkelerinin hayata rehberlik ettiği dönemlerde yeryüzü insanî değerlerle buluşmuş, hayata huzur ve güven egemen olmuştur” diyen Başkan Erbaş, şöyle devam etti:
“Nitekim dünyayı karanlıklar içerisine gömen bir cahiliye dönemi miladî yedinci asırda vahyin aydınlığında asrısaadete dönüşmüş, bir asırlık bir zamanda Endülüs’ten Orta Asya’ya kadar büyük bir coğrafyada Müslümanlar, insanlığı İslam’ın aydınlık yüzüyle tanıştırmışlardır. 7. asırdan 18. asra kadar Müslümanların kurdukları medeniyetlerde ve yaşadıkları coğrafyalarda adalet, barış ve birlikte yaşamaya dair nice güzel örneklikler kayda geçmiştir. Ancak 18. yüzyıldan itibaren dünya sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel vb. açılardan köklü değişikliklere sahne olmuştur. Söz konusu kaotik süreçten ise en fazla Müslümanlar etkilenmiş, İslam coğrafyası savaşlar, işgaller, şiddet ve yoksulluk altında zor ve sıkıntılı süreçlere mahkûm edilmiştir.”
Başkan Erbaş, son iki asrın ontolojik panoraması içinde İslam’ın ve Müslümanların içinden geçtiği süreçlerin iyi anlaşılması gerektiğinin altını çizerek, yaşanılan süreçleri şöyle özetledi:
“19 yüzyıl, İslam dünyasının coğrafi anlamda varlık ve egemenlik mücadelesiyle, kültürel anlamda batı merkezli iddialarla baş etme çabalarıyla geçti. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde -1918 yılında- İslam coğrafyasında bağımsız tek bir devlet kalmamıştı. İkinci çeyrekte bağımsızlık mücadeleleri ve devletler ortaya çıktı. Üçüncü çeyrek, Müslümanların, kutuplaşan dünyada yerini bulma, zamanı ve olayları anlamaya çalışma uğraşısıyla geçti. 20. yüzyılın son çeyreğinde dünya; küresel blokların dağılması, insanlığa umut olarak ortaya çıkarılan ideolojilerin iflası, dünyaya barış ve huzur getirme iddiasıyla kurulan teşkilatların inandırıcılığını yitirmesi neticesinde, küresel bir umutsuzluk ve güvensizliğin girdabında acı bir tabloyla yüzleşmek zorunda kaldı dünya.”
“Müslümanların varlığının göz ardı edilemeyecek bir gerçeklik olması, çok önemli imkânların da işaretidir”
Başkan Erbaş, insanlık açısından 21. Yüzyılın yeni problemler, savrulmalar ve kutuplaşmalarla başladığına ve İslam coğrafyası iç çatışmaların ve güç savaşlarının alanı haline geldiğine dikkat çekti.
Yaşanılan bu süreçlerde Müslümanların, Avrupa’dan Latin Amerika’ya dünyanın farklı bölgelerinde varlık alanı oluşturmaya, sivil toplum olarak örgütlenmeye başladıklarını ifade eden Başkan Erbaş, “Söz konusu bölgelerde yeni krizler ama aynı zamanda yeni imkânlar var. Müslümanların kurumsal varlıklarına ve sivil toplum teşkilatlarına yönelik tartışmalar, inanç, ibadet özgürlüklerine, vatandaşlık haklarına dair zorluklar, bireysel özgürlüklere ilişkin baskılar hepimizin malumudur. Bunun yanında söz konusu kıtalarda ve bölgelerde, Müslümanların varlığının artık göz ardı edilemeyecek bir gerçeklik olması, çok önemli imkânların varlığının da işaretidir” şeklinde konuştu.
“İslam’ın medeniyetler kuran aydınlık yüzünü götürdüğümüzde büyük bir teveccühün olduğu da umut verici bir tablo olarak göz önünde bulundurulması gerekir
Başkan Erbaş, son asır boyunca, Orta Asya, Balkanlar ve Kafkaslar’da Müslümanlar farklı süreçler yaşadıklarına işaret ederek, “Bugün her coğrafyanın kendine özgü dinamikleri ve sorun alanları söz konusudur. Bu bölgelerde farklı saikler ve çalışmalarla İslam’ın merhamet ahlakını ve kuşatıcı dünyasını öteleyen kaba, dışlayıcı ve marjinal bir Müslümanlık anlayışının zemin bulmaya çalışması dikkat çekmektedir. Ancak söz konusu coğrafyaya İslam’ın medeniyetler kuran aydınlık yüzünü götürdüğümüzde büyük bir teveccühün olduğu da umut verici bir tablo olarak göz önünde bulundurulması gerekir” ifadelerini kullandı.
Başkan Erbaş, Afrika’nın, İslam toplumları ve dünya ile iletişim ve entegrasyonu bağlamında ayrıca ele alınması gerektiğini dile getirerek, şunları söyledi. “Bugün geldiğimiz noktada, konuştuğumuz coğrafyalardaki Müslüman toplulukların en temel ihtiyacının; Başta yaşadıkları yerler olmak üzere dünyadaki gelişmeleri doğru okuyabilme, İslam’ı sağlıklı anlayabilme ve kendi imkânları ve dinamikleriyle varlıklarını güçlendirme, noktasında rehberlik ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla, söz konusu topluluklara katkımızı özellikle, dünyadaki gelişmeleri doğru anlama ve doğru yorumlama, İslam’ın evrensel ilkelerini ve medeniyet kurucu dinamiklerini sahiplenme, kendi imkân ve dinamikleriyle geleceklerini tayin etme noktasında rehberlik etmeye yoğunlaşmamız gerektiğini düşünüyorum.”
“İslamofobi, ardında kirli çıkar ilişkileri ve ırkçılık barındıran ciddi bir insan hakları sorunudur”
Başkan Erbaş, İslamofobinin, İslam karşıtlığının İslam düşmanlığına dönüşerek fiili bir boyut kazanmaya ve küresel bir meydan okumaya doğru gitmeye başladığına dikkat çekti.
İslamofobinin İslam düşmanlığı projesi olduğuna vurgu yapan Başkan Erbaş, şöyle konuştu:
“İslamofobi, ardında kirli çıkar ilişkileri ve ırkçılık barındıran ciddi bir insan hakları sorunudur. İslam’ı, şiddet ve terörü besleyen bir ideolojiden ibaret göstererek bunu sun’î bir korku ile dünya kamuoyunda yaymak için çalışan hain ve karanlık bir projedir. Birçok Avrupa ülkesinde siyasi partilerin oy almak için İslamofobiye dayalı propagandalar üzerinden seçim kampanyaları yürüttükleri ve terör örgütlerinin karanlık yüzüyle aydınlık bir dini bağdaştırmaya çalıştıkları da dikkat çekmektedir. Dolayısıyla İslamofobiyle mücadele konusunda Müslümanların alternatif söylemlerini, çalışma planlarını oluşturmaları, islamofobi endüstrisinin kirli yüzünü ifşa etmeleri ve bütün dünyada yaygınlaştırmaları gerekmektedir.”
“Irkçılık, sosyal dışlama, camilere saldırılar, Müslümanların özgürlük alanlarını giderek daraltmaktadır”
Başkan Erbaş, özellikle Avrupa’da yükselen ırkçılıkla ilgili şu konuları dile getirdi:
“Endişe verici boyutlara ulaşan ırkçılık, sosyal dışlama, ötekileştirme, yabancı düşmanlığı, camilere ve mescitlere saldırılar vb. ayrımcılığa dayalı söylem ve uygulamalar, Müslümanların hareket ve özgürlük alanlarını giderek daraltmakta, haklarını kısıtlamakta, sosyal ve kültürel kurumlarını işlevsiz hale getirmektedir. Her türlü insani hak ve temel özgürlüklerin uluslararası anlaşmalarla teminat altına alındığı günümüzde, söz konusu alanlardaki ihmal, istismar, ihlal ve saldırılar, buralardaki Müslümanların zaman zaman geleceğe dair ümitlerini de olumsuz etkilemektedir. Bu durum karşısında, umudunu ve özgüvenini kaybetmeden, insani ve ahlaki ilkeleri ötelemeden, hukuk ve evrensel değerler bağlamında, dirayetli bir mücadelenin nasıl yapılacağına dair kapsamlı bir yol haritası belirlenmelidir.”
Başkan Erbaş, derin hesapların, küresel güç savaşlarının, kirli çıkar ilişkilerinin neticesi olarak kurulan ve desteklenen ve hepsi birer proje olan terör örgütlerinin yaptıkları insanlık dışı uygulamalarla İslamofobi endüstrisine sürekli malzeme ürettiğini ifade ederek, “FETÖ, DEAŞ, Boko Haram, eş-Şebab gibi terör örgütlerinin arkasında hangi kirli çıkar ilişkilerinin olduğu apaçık ortadadır” ifadelerini kullandı.
“Bize düşen, Kur’an ve sünnetin rehberliğinde yeryüzünde yeniden iyiliğin, ma’rufun teminatı olmaktır”
Yaşanan bu olumsuz durumlar karşısında Müslümanlara düşen görev sorumlulukları dile getiren Başkan Erbaş, şöyle devam etti:
“Bu noktada bizlere düşen öncelikli görev ve sorumluluk, İslâm’ın hak ve adalet anlayışını, Hazreti Peygamberin çağlar üstü örnekliğini ve üstün ahlaki vasıflarını insanlık ailesinin her bir ferdine güzel bir dille, hikmetli bir üslupla sunmak için var gücümüzle çalışmaktır. İslam’a yakıştırılmaya çalışılan olumsuz imajları bertaraf ederek oluşturulmaya çalışılan suni korku ve kaygıyı gidermek için kapsamlı ve küresel boyutta projeler ve çalışmalar yapmaktır. Böylece, yüce dinimiz İslam’ı en iyi şekilde temsil edip anlatmak ve bu husustaki yanlış algıları sahih bilgiyi kuşanarak bertaraf etmektir. Kur’an ve sünnetin rehberliğinde yeryüzünde yeniden iyiliğin, ma’rufun teminatı olmaktır.”
“Hukukun varlığı kendinden olmayana, zayıf, sahipsiz ve korumasız olanlara karşı gördüğü işlev ile ölçülür”
Bir arada yaşama, daha iyi bir gelecek, eşit haklar, adalet gibi hususların yeryüzünde yaşayan herkesi ilgilendiren temel meseleler olduğunun altını çizen Başkan Erbaş, “Bugün dünyamızı hepimizin beraberce yaşadığı büyükçe bir eve benzetmek mümkündür. Dolayısıyla bir tarafında yoksulluk, sefalet ve türlü sıkıntıların yaşandığı bir evin diğer yanındaki konfor, eşyanın tabiatına aykırıdır ve ilelebet devam edemez. Dolayısıyla bütün insanlık ailesi birbirine muhtaçtır ve bu sorunlar konusunda duyarlı olmak zorundadır. Aksi halde ihmal edilen her mesele, göz ardı edilip ötelenen her sorun nihayetinde herkesi az ya da çok etkileyecektir” şeklinde konuştu.
Başkan Erbaş, hukukun evrensel olduğunu belirterek, “Hukuk, bütün insanların temel haklarını ve özgürlüklerini her yerde ve her zaman korumak için vardır. Esasında hukukun varlığı kendinden olmayana, zayıf, sahipsiz ve korumasız olanlara karşı gördüğü işlev ile ölçülür” dedi.
Müslümanların ırkların, dillerin, renklerin farklı oluşunu Allah’ın ayeti ve rahmet vesilesi olarak gördüğüne işaret eden Başkan Erbaş, “Bu manada hizmet bölgelerinizde evrensel ilkeler çerçevesinde ve herkese umut olacak cümleler kurmak ve çalışmalar yapmak, çıkış yolu arayan insanları size yöneltecek, iyilik çalışmalarında işinizi kolaylaştıracaktır” diye konuştu.
“Sahih dinî bilgiyle sağlam bir inanca sahip olmayan nesiller istismara müsait hale gelmektedir”
Başkan Erbaş, sosyal sorunların gittikçe hayatı daha çok kuşattığı günümüzde; kadınların ve gençliğin karşı karşıya olduğu problemlerle mücadelenin öncelikli hedefler arasında olması gerektiğini ifade ederek, şunları söyledi:
“Özellikle, bütün insanlığın huzuruna katkı sunacak hak, adalet, merhamet ve barış mefkûresine, sahih bir inanca, bilgi, bilinç ve güzel ahlaka sahip nesillerin yetişmesi için daha çok gayret göstermek zorundayız. Zira inancından ve kimliğinden, millet bilincinden ve ümmet şuurundan uzak nesiller zararlı alışkanlıklara daha çok maruz kalmakta ve hayatın girdabında kaybolmaktadır. Özellikle sahih dinî bilgiyle sağlam bir inanca sahip olmayan nesiller istismara müsait hale gelmektedir. Avrupa, Afrika, Orta Asya ve diğer bölgelerde, inancından ve kültüründen uzak kaldığı için savrulan, yanlış dinî bilgilerle istismar edilen, terör örgütü mensubu haline getirilebilen, İslamofobik yapılar karşısında savunmasız gençlerin durumları, ele alınması ve çalışma yapılması gereken acil meselemiz olarak önümüzde durmaktadır. Bunun için de sorunlar, çözümler ve yöntemlerle ilgili, kapsamlı, kalıcı, uzun vadeli, sosyal gerçekliklere dayalı çalışmalar, raporlar oluşturulması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir.”
“Anne olmayı devreden çıkaran bir kadın ve baba olmayı devreden çıkaran bir erkek tasavvuru, fıtrata, yaratılışa aykırı bir sapkınlıktır”
Başkan Erbaş, ailenin ve neslin ifsadına sebep olan sapkınlıklarla ilgili şu uyarılarda bulundu:
“Ailemiz, gençlerimiz ve geleceğimiz söz konusu olduğunda, burada şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim; zaman zaman bazı kavramlar, organizasyonlar, cinsiyet eşitliği gibi sloganlar adı altında bir takım sapkınlıkların gündeme getirildiğini ve yaygara yapıldığını görmekteyiz. Aileyi tahrip eden, insani ve ahlaki değerleri hiçe sayan söz konusu propagandanın, özgürlük, onur gibi kavramlarla servis edilmesi bir algı operasyonu ve aldatmacadır. Anne olmayı devreden çıkaran bir kadın ve baba olmayı devreden çıkaran bir erkek tasavvuru fıtrata, yaratılışa aykırı bir sapkınlıktır. Annelik ve babalıktan vazgeçen cinslerin birbiriyle evlenmelerine varıncaya kadar ileri götüren bu iş, sadece Müslümanların değil, bütün insanlığın meselesidir. Çocuklarımızı, gençlerimizi sapkın anlayışlara karşı eğitmek, bilinçlendirmek ve korumak hepimizin vazifesidir."
Programa, Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, Konya Valisi Cüneyit Orhan Toprak, Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, Diyanet İşleri Başkanlığının üst düzey yöneticileri, Din Hizmetleri Müşavirleri ve Ataşeleri katıldı.