Diyanet İşleri Başkanlığınca “Değişen Dünyada Değerlerin Korunmasında Diyanet Hizmetleri” başlığıyla düzenlenen 3. İlçe Müftüleri Kongresi Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın katıldığı açılış programıyla Kızılcahamam’da başladı.
“Değişen Dünyada Değerlerin Korunmasında Diyanet Hizmetleri” Başlığıyla düzenlenen kongrenin açılış oturumunda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, her alanda hızlı ve köklü değişimlerin meydana geldiği dünyaya, hakikat, hukuk, güven, huzur gibi değerler açısından bakıldığında insanlığın bu değişimlerin ardında büyük savrulmalar ve kırılmalar yaşadığını söyledi.
18. yüzyıldan itibaren Batı merkezli değişim içinde, heyecanlı cümleler ve büyük vaatlerle yola çıkanlar bütün insanlığı büyük bir kaosa ve bunalıma mahkûm ettiği değerlendirmesinde bulunan Başkan Erbaş, bu durumun en temel sebebinin ise, insanî, ahlakî ve evrensel değerlerin ötelenmesi ve yok sayılması olduğunu kaydetti.
Başkan Erbaş, bugün insanlığın sosyal, siyasi, iktisadi alanda yaşadığı çıkmazların adının “değerler krizi” olduğunu ifade ederek “Çünkü ahlaka, hukuka, ekonomiye, hayata dair her şeyin temelinde, insanı esas gayeye ulaştıracak, varlığı, Yaratıcıyı, gayeyi izah eden ve varoluşu anlamlandıran “değerler” vardır. İşte modern dönemde bu değerler hiçe sayılmıştır” diye konuştu.
“Dünyevileşme hırsıyla merhameti unutan insanlık, vicdanını kaybetme noktasına gelmiştir”
Batı merkezli bir akımın etkisiyle, aklına güvenerek vahyi öteleyen insanlığın aklını yitirme noktasına geldiğine dikkat çeken Başkan Erbaş, “Dünyevileşme hırsıyla merhameti unutan insanlık vicdanını kaybetme noktasına gelmiştir. Bu süreçte Yaratanı ve Onun yeryüzüne teklifini hayatın dışında tutmanın bedeli değerler sisteminin çöküşü olmuştur. Dolayısıyla güçlü olmayı hak sebebi sayan sapkın bir anlayış, emperyalist politikalarını siyasi, kültürel ve iktisadi işgale dönüştürmüştür” ifadelerini kullandı.
Başkan Erbaş, insanlığı kapıldığı bu türbülanstan çıkarmanın yegâne yolunun kaybedilen değerleri vahyin rehberliğinde yeniden ihya ve inşa etmekten geçtiğini belirterek, “Bunu gerçekleştirmesi gerekenler de öncelikle Müslümanlardır. Dahası bunun için çalışmak Müslümanların iman ve kulluk görevidir” şeklinde konuştu.
“Yiğit evlatlarını idam ederek, iktidarını devam ettireceğini zanneden zavallı zalimler, sanki tarihin helak olmuş diktatörleriyle yarışıyor”
İslam dünyasında yaşanan işgallere, sıkıntılara değinen Başkan Erbaş, şöyle devam etti:
“Biliyoruz ki 20. Yüzyılın başlarında İslam coğrafyası acımasız ve korkunç müdahalelere maruz kalmış, esaretin, sefaletin, yoksulluk ve dağınıklığın kuşatması altında çok zor süreçler yaşamıştır. Bütün bunların sonunda Müslümanlar, küresel güç olma vasıflarını ve etki alanlarını kaybederek dünya coğrafyasından çekilmek zorunda kalmışlardır. Ancak daha vahim olanı bugün Müslümanlar, kaotik bir zihinsel dağınıkla, ideal ve sorumluluk duygusu olarak da dünya coğrafyasından çekilmişlerdir.
İşte görüyoruz. İslam coğrafyasının her yerinden Gazze’den, Şam’dan, Yemen’den, Kabil’den, Trablus’tan, Mogadişu’dan, Myanmar’dan, Doğu Türkistan’dan acılar, hüzünler, feryatlar yükseliyor. Bir yanda ülkesinin yiğit evlatlarını idam ederek, zindanlara doldurarak iktidarını devam ettireceğini zanneden zavallı zalimler, sanki tarihin helak olmuş diktatörleriyle yarışıyor. Diğer yanda Suriye’den Yemen’e, Somali’den Kabil’e, vatanı ve geleceği için mücadele ettiğini söyleyerek kendi kardeşleriyle kavga eden talihsiz gençler var.”
Başkan Erbaş, bugün Müslümanların da bir “değerler krizi” yaşadığını dile getirerek, “Müslümanlar, kendilerini ayakta tutan ve güçlü kılan değerlerini kaybettiği için, bir vücudun azaları gibi birbirine duyarlı, bir binanın tuğlaları gibi birbirine bağlı ve bir tarağın dişleri gibi yan yana olması gereken Müslümanlar maalesef imamesi kopan tespih taneleri gibi dağılmışlardır” dedi.
“Büyük bir millete, güçlü bir devlete sahip olmanın onurunu ve insanlığın yükünü aynı anda taşımaya çalışıyoruz”
Yaşanan sorunların çözüm olarak, meseleleri doğru bilgi ve yöntemle, akıl ve ferasetle ele alarak kendi inanç ve medeniyet değerlerimizin rehberliğinde yeni bir hayat ve gelecek inşası için çalışmak olduğunu anlatan Başkan Erbaş şunları söyledi:
“Bu uğurda ümmete öncülük ve insanlığa rehberlik edecek ideal, birikim, özgüven ve kudret açısından baktığımızda ise ülkemize ve aziz milletimize büyük görevler düşmektedir. Nitekim gittiğimiz her yerde şahit oluyoruz ki, dünyanın bütün mazlum ve mağdur coğrafyaları/insanları bizleri son umut olarak görmektedir. Milletçe bunun farkında olarak bugün dünyanın her yerinde ve her alanda çalışıyor, mücadele ediyoruz. Büyük bir millete ve güçlü bir devlete sahip olmanın onurunu ve insanlığın yükünü aynı anda taşımaya çalışıyoruz.
Vatanımızın huzuru ve bütün insanlığın iyiliği için gösterilen gayretler bağlamında, en büyük sorumluluğun devletimizin ve milletimizin gözbebeği bir teşkilat olan Diyanet İşleri Başkanlığına ve onun güzide mensuplarına düştüğü aşikardır.”
“Bizim cenneti göstererek rehberlik edemediklerimiz, bunalımların girdabında cinnete mahkûm olmaktadır”
Başkan Erbaş, gençlere yönelik manevi rehberlik çalışmalarına özel önem verdikleri alanlardan biri olduğunu kaydederek, “Her hocamıza 10 gencimiz emanet, projesiyle, eğitiminden, dini ve ahlaki gelişiminden, kitap okuma alışkanlığı kazandırmaktan, geleceğine rehberlik etmeye varıncaya kadar her hocamızın 10 gencimize rehberlik etmesini istiyoruz” şeklinde konuştu.
“Bir şehirdeki bütün öğrencilerin o şehrin müftüsünü tanımasını istiyoruz” diyen Başkan Erbaş, “Ülkemizin bütün gençlerini aynı derecede önemli ve değerli görüyoruz. Fikrî ve ahlaki anlamda savrulmalar yaşayan gençler varsa sorumlusunun aslında yetişkinler yani bizler olduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmıyoruz. Bizim cenneti göstererek rehberlik edemediklerimiz, bunalımların girdabında cinnete mahkûm olmaktadır” ifadelerini kullandı.
“İnsanlığın ufkunun İslam’ın ilkeleriyle aydınlatmak sorumluluğunun üç boyutu vardır”
İnsanlığın ufkunun İslam’ın ilkeleriyle aydınlatmak sorumluluğunun, İslam’ın doğru anlaşılması, doğru anlatılması ve yaşanması olmak üzere üç boyutu olduğunu vurgulayan Başkan Erbaş, şöyle konuştu:
“Bu üç boyuttan birincisi olarak ifade ettiğimiz İslam’ın doğru anlaşılması konusunda sahih bilginin topluma ulaştırılması hayati öneme sahiptir. İslam, insanın Rabbiyle, toplumla ve çevreyle olumlu ilişkiler kurmasını sağlayarak yeryüzünde adalet ve merhametin egemen olmasını temin eden bir nizamdır. Dolayısıyla İslam’ın hayat düsturlarını doğru anlamak açısından insanı ve evreni de, vahyi merkeze alarak okumak gerekir. Bu manada insanın tefekkürle kendini okuması, tefehhümle evrenin farkına varması, tezekkürle tarihi hatırlaması, tedebbürle, sebep-sonuç ilişkisi kurarak geleceği öngörebilmesi çok önemlidir. Dinin bilgisizliğe ya da sağlam temellere dayanmayan yaklaşımlara terkedilmesinin ağır faturasını, doğru şekilde karşılanmayan her ihtiyacın istismara açık olduğunu, bugün daha yakından görmekteyiz”
Başkan Erbaş, İnsanlığın ufkunun İslam’ın ilkeleriyle aydınlatmak sorumluluğunun ikincisin; “İslam’ın hikmetle, güzel sözle, en uygun yöntemle anlatılması” olduğunu belirterek, “Merhametle müjdeleyen, hakikatle uyaran, ikna edici bir metotla açıklayan bir yaklaşımla, sevdirerek ve nefret ettirmeden İslam’ı anlatmak tebliğin en önemli boyutudur. Sosyal gerçeklikleri ve öncelikleri dikkate almayan, kaba, sert ve dışlayıcı bir üslup, nebevi metoda da, doğru iletişimin ilkelerine de aykırıdır” diye konuştu.
İnsanlığın ufkunun İslam’ın ilkeleriyle aydınlatmak sorumluluğunun üçüncüsünün ise; “İslam’ın yaşanan bir hayata ve ahlaka dönüştürülmesidir” diyen Başkan Erbaş, “Biliyoruz ki İslam bir hayat dinidir. Kur’an-ı Kerim bir hayat kitabıdır. Bütün peygamberler tevhid inancının yerleşmesi, adaletin tesisi ve güzel ahlakın yaşanması için mücadele etmişlerdir. Her üç boyut ile yani doğru dini bilginin üretilmesi, en güzel yöntemle sunulması ve nebevi bir örneklikle hayata rehberlik edilmesi konusunda Diyanet İşleri Başkanlığımıza büyük görevler düştüğünün farkındayız” şeklinde konuştu.
“Camilerimiz, asla fitneye, ayrıştırmaya, tefrikaya alet edilemez”
Diyanet İşleri Başkanlığının, İslam’ın kapsayıcı ve büyük aidiyeti doğrultusunda milletin birliği ve beraberliğini esas alarak hizmetlerini yürüttüğünün altını çizen Başkan Erbaş, “Camilerimiz, kürsülerimiz, minberlerimiz birlik ve beraberliğin, kardeşlik ve yardımlaşmanın muhkem kaleleridir. Asla fitneye, ayrıştırmaya, tefrikaya alet edilemez. Bu hassasiyeti gözetmeyen herkes için hukukun gereği yapılacaktır” dedi.
Bu coğrafyanın daha iyi bir gelecek için beraber hareket etmekten başka seçeneğin olmadığını ifade eden Başkan Erbaş, şöyle devam etti:
“Bu toplumda bizim en büyük imkânımız ve gücümüz birbirimiz hakkında iyi düşünmek, suçlamadan, ötelemeden birbirimizi dinlemek, anlamaya çalışmaktır. Birbirimize güvenmektir. Tekfir, tefrik, tehdit, tahrik, tahkir, şiddet ve nefreti esas alan söz ve eylemleri asla tasvip etmiyoruz, meşru bulmuyoruz, İslami anlayışa uygun görmüyoruz. Milli birlik ve beraberliğimizi zedeleyen, barış ve huzuru bozan, ayrıştırıcı ve tefrikaya sebep olan anlayışlar İslami olamaz. Diğer yandan toplumun genelini ilgilendirmeyen tarihte kalmış, belki özel alanda ilim adamlarının konusu meseleleri kamuoyu önünde tartışarak milletin zihnini meşgul etmeye de kimsenin hakkı yoktur. Bu da bir nevi din istismarıdır. Dolayısıyla, Dinimiz konusunda konuşan yazan herkes hakikate ve nezakete bağlı kalmak, birlik ve beraberlik duygularına sadık olmak zorundadır.”
“İslam’ın izzetini ve sorumluluğunu taşıyoruz”
Müftünün sadece idareci olmadığını aynı zamanda bir âlim, bir rehber ve bir önder olduğunu hatırlatan Başkan Erbaş, “Dolayısıyla biz, İslam’ın izzetini ve sorumluluğunu taşıyoruz. Hem yaratanın hem de yasaların bize yüklediği sorumluluk gereği bizim en temel vazifemiz halkımızın manevi hayatına rehberlik etmektir. Eğer biz toplumun ihtiyaçlarını karşılamazsak, bıraktığımız boşluk başka şekillerde doldurulacaktır” diye konuştu.
Başkan Erbaş, en büyük tehlikelerden birinin yapılan çalışmaların sıradanlaşması olduğuna dikkat çekerek, “Bunun için bütün faaliyetlerinizde asla amaç ile araç karıştırılmamalı, araç amacın önüne geçmemelidir. Cami yapıldığında, Kur’an kursu inşa edildiğinde iş bitmiyor, yeni başlıyor. Asıl önemli olan camide cemaatin, irşadın, kursta öğrencinin, eğitimin varlığıdır” ifadelerini kullandı.
“Bu hizmetin sonunda hem Allah rızası, hem de toplumsal huzur ve barış vardır”
Çalışmaların başarıya ulaşmasının en temel şartının samimiyet, aşk ve heyecan olduğunu söyleyen Başkan Erbaş, “Çalışmalarımızın bereketi, samimiyet ve sadece Rabbimizin rızasını isteyerek çalışmaktır. Bu gayeyi kaybetmezsek ve en önde tutarsak, hizmetlerimiz kalıcı ve bereketli olacak, Allah önümüze nice yollar, imkânlar ve nimetler açacaktır” dedi.
Başkan Erbaş, din hizmetinin, doğru bilgi, gayret, samimiyet ve liyakat isteyen bir alan olduğunu belirterek sözlerini şöyle tamamladı:
“Din hizmeti zihin, gönül ve söylem bütünlüğü ile yapılır. Bu hizmetin sonunda hem Allah rızası, hem de toplumsal huzur ve barış vardır. Yapılan hizmetlerdeki başarının da, ihmal edilen çalışmaların vebalinin de bizlere ait olduğunun bilincini canlı tutmamız gerektiğini ifade ediyorum Doğru dini bilgi ile milletimizi donatmazsak, o boşluğu nasıl din istismarcılarının aldığını ve giderek bir terör örgütüne dönüştüğünü, giderek bir FETÖ'ye, DEAŞ'a dönüştüğünü, bunu yaşayarak gördüğümüzü yeniden sizlere hatırlatmak ve bunun tedbirlerini sürekli uyanık olarak almak zorunda olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Sözün sonunda açıkça ve onurla ifade etmeliyim ki, yukarda kısaca değindiğim, tamamını anlatmaya buradaki zamanın kifayet etmeyeceği hizmetler elbette siz müftülerimizin eseridir. Biliyor ve inanıyorum ki bu salon kendini, zamanını İslam’a, ülkesine ve milletine ve insanlığa adamış gönül erleriyle doludur”
4 gün sürecek kongrede, farklı başlıklarda 10 çalıştay ve bir konferans gerçekleştirilecek.