'9. Avrasya İslam Şurası' İstanbul’da Başladı

11 Ekim 2016 Salı
'9. Avrasya İslam Şurası' İstanbul’da Başladı

 ‘9. Avrasya İslam Şûrası’ İstanbul’da başladı…

‘9. Avrasya İslam Şûrası’ bugün İstanbul’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in katılımıyla başladı.

İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda 33 ülkeden 120 temsilcinin katılımıyla bu yıl 9.’sunun düzenlendiği şûra, "Avrasya'da İslam, Din İstismarına Karşı Birlik, Dayanışma ve Gelecek Perspektifi" ana başlığı altında toplandı.

İslam dünyasında yaşanan gelişmelerin de ele alınacağı, ‘Küresel Bir Tehdit Olarak FETÖ Hareketinin Avrasya Yansımaları, ‘Avrasya’da Dini Bilgi Üreten Kurumlar’, ‘Yeni Medya ve Din İstismarı’, ‘Küresel Tehdit ve Şiddet Hareketi-DAİŞ’, ‘Din İstismarını Önlemenin Yolları ve Çözüm Önerileri’ başlıklarının oturumlar halinde geniş bir zeminde tartışılacağı şûranın 9. buluşmasının açış konuşmasını yapan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, 9. sunun tertip edildiği şûranın, din istismarı gibi önemli bir konunun masaya yatırılacağı bir ikaz ve inkaz buluşması olduğunu dile getirerek, Allah’ın dinini tanınmaz hale getiren ve adeta dine karşı paralel din icat eden yapılarla mücadelede işbirliğinin ele alınacağını kaydetti.

Balkanlardan, Kafkasya’dan, Orta Asya’dan Diyanet İşleri Başkanı düzeyinde ve 33 ülkenin dini liderinin katıldığı şûranın açış konuşmasına, içinde bulunduğumuz Muharrem ayı, bu gece idrak edilecek olan Aşura gecesi ve medeniyet teşekkülünü oluşturan hicretin hayırlara vesile olmasını dileyerek sözlerine başlayan Başkan Görmez’in konuşmasından bazı önbemli satır başları şöyle;

“Hicretin 1438. yılının savaştan barışa, zulümden adalete, şiddetten merhamete, zilletten izzete hicret ettiğimiz bir yıl olmasını Allah’tan niyaz ediyorum…”

İslam ümmetinin teşekkül sürecinin başlangıcı olarak kabul edilen, medeniyetimizin temellerini atan hicret-i nebevinin 1438. yılı münasebetiyle idrak ettiğimiz yeni hicrî yılınızı tebrik ediyorum. Bu yılın topyekûn İslam âlemi olarak savaştan barışa, zulümden adalete, şiddetten merhamete, zilletten izzete hicret ettiğimiz bir yıl olmasını; coğrafyamıza ve bölgemize barış, huzur ve esenlik umudu doğmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

“İslam coğrafyasında Kerbelâ’nın ahu figanları üzerine bir güç ve iktidar inşa etmeye ve bu uğurda kavga etmeye devam ediyorsak bu, Kerbelâ’yı hiç anlamadığımız anlamına gelir…”

Bugün aşura, bugün Muharrem ayının 10’u. Bu vesileyle başta şehitlerin serçeşmesi Hz. Hüseyin olmak üzere Kerbelâ’da can veren bütün şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve tazimle yâd ediyorum. Bu vesileyle ifade etmek isterim ki, bugün Kerbelâ’da şehit olanların hangi ulvi değerler uğruna can verdiklerini düşündüğümüz kadar onları katleden Yezidlerin hangi sapmalar yaşadığını Allah’ın ayetlerini nasıl tahrif ettiklerini Rasul-i Ekrem’e hangi iftiraları attıklarını yeniden gözden geçirmemiz gerekmektedir. Eğer biz bugün hala 14 asır geçtikten sonra İslam coğrafyasında Kerbelâ’nın ahu figanları üzerine bir güç ve iktidar inşa etmeye ve bu uğurda kavga etmeye devam ediyorsak bu, Kerbelâ’yı hiç anlamadığımız ve Yezitlerin düştüğü hataya düşmekten kendimizi koruyamadığımız anlamına gelir.  Bugün İslam âleminin içinden geçtiği zorlu süreçte, mezhebini, meşrebini, cemaatini din-i Mübin-i İslam’ın önüne geçirenler, mezhep, meşrep sultasından dolayı Müslüman kardeşlerini katletme cürmünü işleyenler, Kerbelâ’yı hiç anlamamış, hiçbir ders ve ibret almamışlardır. Oysa Kerbelâ’nın bizlere yüklediği görev ve sorumluluk, gönül kapılarımızı ardına kadar birbirimize açmak, yüreklerimizi sahrâ-ı Kerbelâ’ya dönüştürmemek ve Kerbelâ’nın kerb-u belasını çağımıza taşımamaktır.

Avrasya İslam Şûrası…

“Avrasya İslam Şurası, bu coğrafyada Müslüman dini liderleri bir araya getiren en büyük istişare platformlarından biridir…”

Avrasya İslam Şurasını, 90’lı yıllarda Orta Asya, Rusya, Kafkasya, Baltık Cumhuriyetleri ve Balkanlar’da, bu coğrafyalarda uzun bir fetret döneminden sonra yaklaşık 100 yıl, İslâm’dan, kimliğinden, kültüründen, örf ve âdetinden mahrum yaşamış Müslümanların, dini-sosyal ihtiyaçlarından kaynaklanan bir müzakere çabası olarak ortaya çıkmış, tertip edildiği günden bugüne Avrasya coğrafyasındaki Müslümanların barış içerisinde birlikte yaşamalarına, kendi kimliklerini inşa etmelerine, kendi dini müesseselerini kurmalarına, din görevlilerini yetiştirmelerine, dini yayınlar, din hizmetleri ve din eğitimi alanlarında işbirliği yapmalarına ve tecrübe paylaşımında bulunmalarına imkân sağlamıştır. Bu coğrafyada yıllar içerisinde Müslüman dini liderleri bir araya getiren en büyük istişare platformlarından birine dönüşmüştür.

“Bu şûra, din istismarı gibi önemli bir konuyu yeniden masaya yatıracağımız bir ikaz ve inkaz buluşmasıdır…”

9. sunu tertip ettiğimiz bu Şura, din istismarı gibi önemli bir konuyu yeniden masaya yatıracağımız bir ikaz ve inkaz buluşmasıdır. Gönül isterdi ki, bu Şura’da coğrafyamızda yüce değerleri tahrip edilen din ve medeniyetimizin geleceğini konuşalım. Gönül isterdi ki, bu Şura’da bizden sonraki nesillerin barış ve güven içerisinde İslami kimliklerini nasıl devam ettireceklerini konuşalım. Gönül isterdi ki, insanlığın vicdan ve merhamet krizini Afrika’daki açlığı ve susuzluğu, tabiatın dengesini bozan çevre sorunlarını, göçlerle yaşanan dramları ve mültecileri konuşalım. Gönül isterdi ki, Semerkant’tan Kazan’a, Bakü’den Saraybosna’ya, Buhara’dan Şumnu’ya uzanan büyük bir hat üzerinde kurulmuş eşsiz bir medeniyetin müntesipleri olarak Endülüs’ün akıl ve hikmetini, Maveraünnehir’in fıkıh ve tasavvufunu, Mekke’nin, Medine’nin ve Kudüs’ün maneviyatını ve ruhaniyetini, Anadolu İslam Medeniyetinin adaletini, birlikte yaşama ahlakı ve hukukunu bu çağın idrakine nasıl taşıyacağımızı konuşalım.

“Din istismarı, mümin vicdanların, Müslüman âlimlerin ve dini kurumların gayretleriyle bertaraf edilebilir…”

Ne yazık ki bu Şuralarda her defasında İslam dünyasını kuşatan kötülükleri konuşmak zorunda kalıyoruz. Bir türlü yolumuzu kesen engelleri aşıp geleceğimizi konuşamıyoruz. Her defasında dinin rahmetini tüm insanlığa nasıl yayacağımızı konuşmak yerine bizleri medeniyet köklerimizden uzaklaştırma eğiliminde olan yanlış dini akımları şiddet ve tedhiş üreten tekfirci ideolojileri ve dini istismar eden hareketlerinin dinimize, medeniyetimize ve coğrafyamıza verdiği zararı ve mefsedeti konuşuyoruz. İman’ın emanını, İslam’ın selamını bütün kâinata yaymayı konuşmak yerine iman beldelerinde yok edilen emanı, İslam beldelerinde katledilen selamı konuşuyoruz. Dinin evrensel hakikatlerini genç nesillerimize nasıl anlatacağımızı konuşmak yerine dinin istismarını konuşuyoruz. Zira bu gündemle toplanmamızın en önemli nedeni şura katılımcılarının her birinin ülkesinde uzun zamandır var olan FETÖ ve yine küresel bir mahiyeti olan DAİŞ terör örgütleridir. Her türlü kutsalı, inancı ve dini değerleri hiçbir hassasiyet göstermeden fütursuzca kullanan bu yapılar, nesilleri ve geleceği tehdit eder hale gelmişlerdir. Din istismarı kanunlarla, düzenlemelerle önlenecek bir husus değildir. Din istismarı öncelikle mümin vicdanların, Müslüman âlimlerin ve dini kurumlarla din eğitimi veren müesseselerin çalışma ve gayretleri ile bertaraf edilecek bir husustur.

“Allah’ın dinini tanınmaz hale getiren ve adeta dine karşı paralel din icat eden yapılarla mücadele bilgiyi hikmetle, vahyi akılla, aklı kalple birleştirmekle mümkün olacaktır…”

Dini istismar eden, insanları Rabb’e değil kendine kulluğa çağıran, aklını başkasına ipotek eden, kör taassubu dindarlık sanan, mezhebini, meşrebini din olarak gören; Allah’ın dinini tanınmaz hale getiren ve adeta dine karşı paralel din icat eden yapılarla mücadele ancak ve ancak bilgiyi hikmetle, vahyi akılla, aklı kalple birleştirerek hem Kuran’daki ayetleri hem de evrendeki ayetleri birlikte anlamakla mümkün olacaktır.

“15 Temmuz gecesi Avrasya’daki bütün dini müesseseler aynı duygularla, aynı dualarla, aynı gözyaşlarıyla minarelerinden salaya, mescitlerinden duaya durmuşlardır…”

15 Temmuz gecesinde gönül coğrafyamızda ki bütün dini müesseseler bizimle birlikte hareket etmişlerdir. Türkiye’de Diyanet camiası olarak bütün imam ve müezzinlerimizle, müftü ve vaizlerimizle nasıl sala ve tekbirlerle ülkemize yönelik hain işgal ve kanlı darbe girişimine karşı durduysak, Avrasya’daki bütün dini müesseselerde aynı duygularla, aynı dualarla, aynı gözyaşlarıyla minarelerinden salaya, mescitlerinden duaya durmuşlardır. Bu vesileyle burada bulunan bulunmayan her hocamıza Avrasya coğrafyasında görev yapan her kardeşimize, Diyanet İşleri Başkanlarımıza ve o gece kalbi bizimle çarpan gönül coğrafyamızın bütün din gönüllülerine en kalbî teşekkürlerimi arz ediyorum. O gece zerre kadar bir tereddüt yaşamadan ülkemizin en ücra köşesindeki mezrada görev yapan imamından müftüsüne, müezzininden vaizine kadar milletimizin hukukunu korumak için bu aziz milletin yanında saf tutmuş olan bir müessesenin mensubu olmaktan ve o gece büyük bir imanla vücutlarını tanklara siper eden aziz milletimizin bir ferdi olmaktan onur duyduğumu ifade etmek isterim.

“15 Temmuz gecesinde aziz milletimiz, terör örgütünü suçüstü yakalamış, vatanına, milletine, millî iradeye ve hukuk düzenine sahip çıkmıştır…”

15 Temmuz gecesinde hain ve kanlı darbe girişimi karşısındaki vakur, cesur ve âlicenap tutumuyla tüm dünyaya örnek olan aziz milletimiz, Şuramızda enine boyuna ele alacağımız bu örgütü suçüstü yakalamış, vatanına, milletine, millî iradeye ve hukuk düzenine sahip çıkmış, yüzlerce şehit ve binlerce gazi kardeşimiz ile var olma mücadelesini kazanmıştır. Allah şanlı tarihi boyunca adaletin temsilcisi ve mazlumların umudu olmuş bu milleti muhafaza buyurmuştur.

“Kötülüğü apaçık olan bir güçle mücadele etmek kolaydır. Ancak sureti haktan görünerek nifak içinde olan yapılarla mücadele etmek zordur…”

Sizler 100 yıllık bir fetret döneminden sonra gerek Orta Asya’da gerekse Balkanlar’da dini hayatınızı, medeniyet değerlerinizi yeniden ihya ederken dünyanın her yerinden size yardımcı olmaya gelen kardeşlerinize kucak açtınız. Bunlardan bir tanesi de 15 Temmuz gecesinde kendi milletine karşı ihanet ve işgal kalkışmasına yönelen FETÖ terör örgütü olmuştur. Bunlar ülkelerinizde sizin de iyi niyetlerinizi istismar ederek okullar açtılar, üniversiteler kurdular. Zeki çocuklarınızı sözde eğitim adı altında sizlerden aldılar. Sizler de onlara değer verdiniz. Çünkü bu topraklara karşı olan büyük bağınız, beklentileriniz, sevginiz vardı. Yardımlarınızı esirgemediniz, her türlü desteği verdiniz. Gözünüzü kapatarak onlara çocuklarınızı teslim ettiniz. Zaman zaman şüphelendiniz. Bu yapıya teslim ettiğiniz evlatlarınızın aile bağlarının zayıfladığını, milli bağlarının koptuğunu ve İslam ümmetine aidiyetlerinin tükendiğini ve bizatihi bu yapıya irtibatlarının bütün aidiyetlerinin önüne geçtiğini gördünüz, tehlikeyi fark ettiniz. Ancak ülkemize verdiğiniz yüksek değerden, milletimize karşı beslediğiniz sevgiden ve muhabbetten, ortak tarihimize karşı duyduğunuz güvenden dolayı sesinizi çıkarmadınız. Zaman zaman gelip bu yapının yanlışlarını bizimle de paylaştınız. Biz doğrudan sizleri böyle bir tehlikeye karşı uyarmak da geciktik. Kendi ülkemizde gösterdiğimiz müsamahayı sizlerden de bekledik. 40 yıldır iman, eğitim ve ahlak diyerek faaliyette bulunan bir yapının biz de o çerçeve içinde kaldığını ve kalacağını zannettik. Bu gecikmişlik basiretsizliğimizden yahut da ferasetsizliğimizden kaynaklanmıyordu. Dinimizin bize telkin ettiği hüsnü niyetimizden İslam’ın bize emrettiği zahire göre hükmetmekten kaynaklanıyordu. Dine karşı din politikası güderek bu kadar içimize sızdıklarını bilemiyorduk. Zira Anadolu coğrafyası, tarih boyunca bu kadar sinsi, bu kadar istismarcı, bu kadar gizli emellerini saklayarak devlete ve devletlere sızan başka bir hareketin varlığına şahit olmamıştır. Kötülüğü apaçık olan bir güçle mücadele etmek kolaydır. Ancak sureti haktan görünerek nifak içinde olan yapılarla mücadele etmek zordur. Nitekim malum olduğu üzere Rasül-ü Ekrem’in Medine’sinde en zorlu süreç, en çetin mücadele nifak hareketleriyle olmuştur. Düşman bir cepheden yanaşarak karşında değildir. Dini kisve altına girerek değişik mahiyette gelmektedir. Mühendislik sonucu var edilen her oluşum tehlike barındırmaktadır. Bu oluşumların radikal veya ılımlı olması fark etmiyor. Ele alacağımız FETÖ dünyaya ılımlı, DAİŞ ise radikal olarak takdim edilmiştir. Sonuç değişmiyor, ılımlı olan da radikal olanda can alıyor, kan akıtıyor, dinin genleriyle oynuyor ve toplumları tehdit ediyor. Bu Şura, bizim bu konularda düşünmemizi sağlayacak ve kalıcı neler yapmamız gerektiği konusunda bize bir başlangıç haritası çıkaracaktır.  Bu tür felaketleri derin tefekkür sonucu alacağımız kararlarla ve bu kararların samimi icrasıyla rahmete dönüştürmemiz mümkün olacaktır.

“Dini istismar eden yapılanmaların İslam ülkelerinde var olmasına ve hayatiyetini devam ettirmesine asla izin veremeyiz…”

Şura’da şahıs merkezli bu yapıların dinimize ve toplumlarımıza vermiş olduğu zararları, İslâm’ın bilgi sistemi dışında nasıl kaçak bilgiler ürettiklerini, Allah’tan vahiy almış, Peygamber’le görüşmüş edasıyla nasıl hareket ettiklerini, Kur’an’ı, Allah’ı, Peygamber’i, sahabeyi nasıl istismar ettiklerini, dini kavramlarımızı nasıl tahrif ettiklerini, ele alacağız.  Din adına, Allah adına insanı kimliksiz, basiretsiz, şuursuz, kör ve sağır bir varlığa dönüştürerek kontrol altında tutmak isteyen yapıları tahlil edeceğiz. Dini istismar eden yapılanmaların İslam ülkelerinde var olmasına ve hayatiyetini devam ettirmesine asla izin veremeyiz. Siyasete nüfuz eden, mali kaynakları şeffaf ve denetlenebilir olmayan, en önemlisi de dinî bir isim ve söylemle ortaya çıksalar da bir süre sonra dünyevi menfaat çarklarına dönüşen bu tür yapıları mercek altına almak zorundayız. Kendilerine has bir din algısı oluşturarak Müslümanları sömüren; onların itikadını, ibadetini ve ahlakını zaafa uğratan istismar hareketleri karşısında dikkatli olmak hepimizin ortak sorumluluğudur. Birlikte yaşama, paylaşma, ortak değerlere sahip olma, ortak ideallere yönelme, Müslümanların vahdetini, uhuvvetini ve maslahatını ön planda tutma ve bu uğurda her türlü riski alarak hakkı, hakikati, adaleti ve ahlakı savunmak bizim şiarımız olmalıdır.

“Bugün hayatımızın her alanına sirayet eden bir tevhid bilincine, vahdet gayretine ve kardeşlik coşkusuna ihtiyacımız var…”

Bugün hayatımızın her alanına sirayet eden bir tevhid bilincine, vahdet gayretine ve kardeşlik coşkusuna muhtacız. Bizler bu şurayla birbirimizi dinleyeceğiz başta din istismarı olmak üzere hem de diğer ortak sorunlarımıza birlikte çözümler arayacağız. Bu tarz resmi mahiyette olan toplantılar diplomatik dilin hâkim olduğu toplantılardır. Ancak bizler kardeşler arasında diplomasi olmaz düşüncesiyle resmi olarak değil hasbi olarak konuşacağız. Hepimiz dünyaya ışık saçan büyük bir medeniyetin mensuplarıyız. Bir bedenin farklı uzuvlarıyız. Her birimizin sorunu hepimizin ortak sorunudur. Kaldı ki ele alacağımız konular hepimizi yakından ilgilendirmektedir.

“Geliniz, insan yetiştirme mekanizmalarımızı yeniden gözden geçirelim…”

Geliniz! İnsan yetiştirme mekanizmalarımızı yeniden gözden geçirelim. İman ve akl-ı selim sahibi nesiller yetiştirelim. Sabırla, hikmetle, ilimle, Kitap’la, Sünnet’le, birliğimizin mührü icma ile, aklımızın gücü kıyas ve içtihad ile yol alalım. Medeniyetimizin 1400 yıllık müktesebatını dışlayan, İslam’ın mutedil yoluna aykırı yorum ve dayatmalar içeren, şiddet ve zorbalık öngören nevzuhur dinî akımlardan gençlerimizi koruyalım.

Avrasya İslam Şûrası, İslâm İşbirliği Teşkilatı bünyesinde gözlemci statüsü kazandı…

9. sunu gerçekleştirdiğimiz Avrasya İslam Şurası, bugüne kadar pek çok hayırlı hizmete imza atmıştır. Şura’nın, İslâm İşbirliği Teşkilatı bünyesinde gözlemci statüsü kazanmış olması sevindirici bir gelişmedir. Ancak Şura’ya üye ülkelerin girişimleriyle uluslararası bir statü kazandırılması artık bir zorunluluktur. Bu Şura’nın bir platform olmaktan öte geçerek dini ve ilmi alanlarda kalıcı bir işbirliği teşkilatına dönüşmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu temennimiz son yapılan şuralarda alınan kararların başında gelmektedir. 9. Avrasya İslam Şura’sının, barındırdığı istişare, tahlil ve tefekkür gücüyle hepimize umut, itidal ve hakkaniyet aşılayacağına dair inancımı yinelemek istiyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Avrasya coğrafyasında yerleşik Müslüman ülkelerin dini kurumları ve Müslüman toplulukların kuruluşları arasında din hizmetleri ve eğitimi alanlarında işbirliğini geliştirmek maksadıyla 1995 yılından beri geleneksel olarak düzenlenen şûra dört gün sürecek.