Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Ramazan ayı münasebetiyle bir basın toplantısı düzenledi.
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bu yılın Ramazan ayı temasının “Üzerinde Her Canın Hakkı Var” olarak belirlediklerini kaydeden Başkan Görmez, Ramazan ayına dair bazı hatırlatmalarda da bulunduğu konuşmasından bazı satır başları şu şekilde;
“Ramazan, çoraklaşmış toprakların yağmura ihtiyaç duyduğu gibi bizim de çoraklaşmış yüreklerimizin rahmete muhtaç olduğu bir zamanda gelir…”
Ramazan, her yıl çoraklaşmış toprakların rahmete ve yağmura ihtiyaç duyduğu gibi bizim de çoraklaşmış yüreklerimizin muhtaç olduğu bir zamanda gelir ve yüreklerimizin dermansız kalmaya başladığı zamanda her türlü derdimize derman olur. Ramazan, içinde yaşadığımız bütün kainatı, bütün tabiatı bir mabede dönüştürüyor. Ramazan her sene bize o sıradanlaşmış hayatımızı değiştirmeye geliyor ve rutinleştirmiş hayatımızı değiştiriyor. Ramazan, her sene bize diyor ki; ‘Ey insanlık, bu gidiş nereye, nereye gidiyorsunuz. O uğrunda koştuğunuz nefsinizi, hevanızı dizginleyin. Uğruna hayatını feda ettiğiniz, sizi her türlü uçuruma götüren kötülüklerin durdurun’ Ramazan bize bunu demeye geliyor.
“Ramazan, bize her sene unuttuklarımızı hatırlatmaya gelen muhteşem bir medeniyettir…”
Ramazan başlı başına muhteşem bir medeniyettir. Her sene bize Kuran’ımızı yeniden getiren bir medeniyet. Her sene bize iftiharın sevincini, sahurun bereketini, oruç ibadetinin bize kazandıracağı takvayı getiriyor. Ramazan, aynı zamanda kardeşlerimizden haberdar olmayı, bize unuttuklarımızı hatırlatmaya geliyor. İnsan olarak unutuyoruz. Kendimizi, Rabbimizi, çocuğumuzu, kardeşimizi, komşumuzu, yetimi, fakiri, miskini unutuyoruz. Ramazan bize bütün bunları yeniden hatırlatmaya geliyor. Eğer biz müminler topluluğu olarak Rabbimizin her sene bize tanıdığı bu büyük imkanı çok iyi değerlendirirsek, bu on bir ayda da bizi kurtuluşa götürecek muhteşem bir mektep, bir medrese, bir üniversiteye dönüşür.
“Ahlak, dindarlığın özü ve merkezidir…”
Biz Müslümanlar için en büyük tehlike ibadetlerimizin rutinleşmesi, ibadetlerimizin sıradanlaşması, şekle indirgenmesi, ibadetlerin özünü kaybetmesidir. Her Müslüman ibadetle, ibadetin gayeleri olan ahlaki değerler arasındaki ilişki üzerinde tefekkür etmek zorundadır. Kendisini dindar olarak tavsif eden insanlar, dindarlık anlayışı ve hayatı içerisinde ahlakın nerede durduğuna göz atması gerekiyor. Ahlak, dindarlığın özü ve merkezidir. Bütün ibadetlerin gayesi, bizi ahlaklı birer birey, ahlaklı bir toplum yapmak için emredilmiştir. Biz ibadetlerimizi bedensel hareketlere dönüştürür, ibadetlerimiz bizi ahlaki hamideye götürmezse, her türlü ahlaksızlığı ibadetle birlikte sürdürmeye devam ederse bir insan, bu o ibadetin Rabbimizin katında hiçbir değerinin olmadığının, kabul görmediğinin en önemli göstergesidir.
“Ramazan bizi değiştirmeye geliyor, biz Ramazanı değiştirmeyelim…”
Müslümanların ibadetlerinin karşı karşıya kaldığı bir tehlike daha var. İbadetleri değiştirmeye kalkışmak. Her sene diyoruz ki, ‘Ramazan bizi değiştirmeye geliyor, biz Ramazanı değiştirmeyelim’ Ramazanı bir eğlence, bir şatafat ayına dönüştüremeyiz. Biz Ramazanı o her sene yücelerden gelen o kutlu misafiri çok iyi ağırlayarak onun bize getirdiği bütün değerlere sahip çıkmak zorundayız. Onun değerlerini de dejenere ederek Ramazana kötülük yapamayız. Bütün ibadetlerimiz için bu söz konusudur. Öncelikle Ramazan bizi değiştirmeye geliyor, biz kendi yapıp ettiklerimizle Ramazanı değiştirmeyelim.
“İftar sofralarımızı israf sofralarına dönüştürmeyelim…”
İftar sofralarımızı israf sofralarına dönüştürmeyelim. İftar sofralarımızı sadece zenginlerin davet edildiği şatafatlı sofralara dönüştürmeyelim. Her zengin sadece fakirin sofrasına katkıda bulunmakla kalmasın. Bu vesileyle her zengin vatandaşımızı çocuklarını, eşini, ailesini de alarak fakirin sofrasına icabet etmesi gerektiğini ifade etmek isterim. Her iş adamı çalıştırdığı işçinin evine gitsin misafir olsun. Onlar gelip zenginlerin sofralarında oturmasın, siz gidin fakirlerin sofrasında oturun. Bütün vatandaşlarımıza, bütün kardeşlerimize bu çağrıda bulunuyorum. Ramazan bizim için çok büyük bir fırsat. Kardeşliğimizi, birliğimizi, beraberliğimizi, millet bilincimizi, millet olma, bizi millet kılan değerleri yeniden ayakta tutmak için, ayağa kaldırmak için çok büyük bir fırsat.
“Zenginin onuru neyse fakirin onuru odur…”
Bir önceki Ramazanla bu Ramazan arasında çok büyük badireler atlattık. 15 Temmuz gibi büyük bir ihanete ve işgale maruz kaldık. Ondan sonra toplumsal güven sarsıldı, adeta yok oldu. Hiç kimsenin kimseye güveni kalmadı. Ramazanı bir fırsat bilelim, yeniden kardeşler arasındaki güveni ayağa kaldıralım. Kalplerimizi birbirimize kenetleyelim. Aynı şekilde Ramazan bir infak ayı, bir yardımlaşma ayı. Fakat bu infakı, bu yardımlaşmayı yaparken infakın adabına, infakın ahlakına riayet edelim. Öyle sadece kapılara paketler bırakarak vazifemizi ifa etmiş olmayız, olamayız. Allah Kuran’da, ‘Benim fakir kulumun başına kakarak, ona eziyet ederek infaklarınızı, sadakalarınızı iptal etmeyin’ Fakir fakir olabilir, ama zenginin onuru neyse fakirin onuru odur. Öyleyse hiçbir fakirin onurunu rencide etmeden yardım etmeliyiz.
“Ülkemize sığınan hiçbir kardeşimiz, hiçbir muhacirimiz Ramazan ayında kendisini garip hissetmesin…”
Ülkemiz yıllardır ensar görevi yapıyor, muhacir kardeşlerine ensar oluyor. Ramazanda ensar olma özelliğimizi arttıralım. Ülkemize sığınan hiçbir kardeşimiz, hiçbir misafirimiz, hiçbir muhacirimiz muhacir olarak gurbet içinde yaşadığını hissetmesin, onlara garip olduklarını asla hissettirmeyin. Ramazan ayında kapımızı, gönlümüzü onlara açalım, onları yeniden kucaklayalım. Hassaten sokağa terk edilmiş, sokakta dilenen hiçbir muhacir olmasın. İftara gitmek için evlerimize doğru hareket ederken trafik lambalarının olduğu yerlerde elini açan insanları gördüğünüzde ne olursunuz aracınıza alın evinize götürün. Cebinizdeki üç kuruşu ona vermek yerine alın evinize götürün. Bu şekilde hiçbir insan, hiçbir mümin kardeşimiz sokakta kalmasın. Onlar sokaktayken biz gidip iftar sofralarımızda neşe ve huzur içerisinde iftar yapmayalım.
Bu yılın Ramazan teması “Üzerinde Her Canın Hakkı Var…”
Bu sene Ramazan temamız, “Üzerinde Her Canın Hakkı Var” Hak duyarlılığı, hak kavramı bizim medeniyetimizin en merkezi kavramlarından bir tanesidir. Hak-hakkın kaynağı Cenabı Hakk’ın kendisidir. Ve mümin hakikate iman eder. Cenabı Hak’tan gelen hakka riayet eden hakikate de iman eder. Biz bilhassa Ramazan ayında oruç ibadetlerimizi ifa ederken üzerimizdeki hakları unutmamalıyız. Her canın üzerimizde hakkı var, her insanın üzerimizde hakkı var. Anne babalarımızın, eşimizin, çocuklarımızın komşumuzun, yetimin, yolcunun, fakirin, miskinin üzerimizde hakkı var. Dünyanın en ücra köşesinde açlık ve kıtlık içerisinde zorluk çeken her müminin, her insanın üzerimizde hakkı var. Sokağa terk edilmiş her hayvanın üzerimizde hakkı var. Can taşıyan her varlığın üzerimizde hakkı var. Allah Resulü ‘Her hak sahibine hakkını verin. Üzerinizde hak kalmasın’ tavsiyesinde bulunmuştur. ‘Yeryüzünde bütün kötülükler af olur, ama kul hakkıyla Allah’a gitmeyin’ sözünü her fırsatta dinleriz, işitiriz. Öyleyse, Ramazan ayında hep birlikte bu sene hak kavramı üzerinde durmamız gerekiyor. Evlerimizde, sokaklara terk edilmiş hayvanları da bu kervana katarak üzerimizde her canının hakkı olduğunu hatırlayacağız.
“Mümin, kursağında yetim hakkı taşımaz…”
Oruç tutan her mümin Ramazan’a girerken lütfen şöyle defterini, kalemini eline alsın, ‘benim üzerimde kimlerin hakkı var’ diye düşünsün. Acaba kursağımızda yetimin hakkı var mı diye düşünsün. Mümin kursağında yetim hakkı taşıyan insan olmaz. Kimin hakkı var? Anne-babanın hukukunu ne kadar yerine getiriyoruz? Kaç komşumuzdan haberdarız? Bugün apartmanlarla, gökdelenlerle çevrilmiş, kuşatılmış şehirlerde, beton duvarlar arasında hiçbir ilişki kalmadı. Komşular komşularını tanımıyor. Bütün bunları dikkate alarak hep birlikte Ramazan’ı hak kavramı çerçevesinde her canının üzerimizde hakkı olduğunu düşünerek ifa etmeliyiz. Ramazan bittiğinde hem şu ana kadar üzerimizde kalmış bütün hakları ödeyelim, hem de birlikte yaşadığımız, üzerimizde hakkı olan her insana mutlaka ulaşalım.
“İbadetin huzur ve huşu içinde yapılabilmesi için 90 bin camimiz Ramazana hazır…”
Ramazan ayında 90 bin camimiz ibadetin huzur ve huşu içinde yapılabilmesi için Ramazana hazır hale getirilmiştir. Görevli eksiklerimiz vardı, onları da Ramazan öncesinde en azından büyük kısmını telafi etmiş durumdayız. Ramazanda inşallah hiçbir camimiz boş kalmayacak. Camilerimizin kadınlarımıza, engeli vatandaşlarımıza, çocuklarımıza hazır hale getirilmesi için bütün illerde ve ilçelerde arkadaşlarımız gerekli çalışmaları yaptılar, yapmaya devam ediyorlar. Tüm camilerimizde mukabeleler okunacak. Ramazanda Ramazanın varlık sebebinin Kur’an olduğunu unutmayalım, Ramazanın varlık sebebi Kuran’dır. Her il ve ilçede en az bir camimizde hatimlerle teravihler kılınacak.
“Diyanet, Ramazanda bütün dünyaya hizmet taşıyor…”
Diyanet İşleri Teşkilatımız öyle bir noktaya geldi ki, Vietnam’daki Müslümanlar Ramazanda Diyanet İşleri Başkanlığından istifade ediyorlar. Haiti’deki Müslümanlar, Latin Amerika’daki Müslümanlar, Afrika’daki Müslümanlar, Avrupa’daki millet varlığımız, Orta Asya’daki bütün kardeşlerimiz için bu hizmeti götüren, bu hizmeti taşıyan kardeşlerimiz var. Onlar yerlerini buldular. Hepsi görev yerlerine dağıldılar. İnşallah bu güzellikleri, bu iyilik ve bereketi bu rahmetli ve mağfireti bütün dünyayla birlikte paylaşacağız. Bütün rahmetleri, bütün iyilikleri, bütün mağfiretleri dünyadaki bütün Müslüman kardeşlerimizle paylaşmayı bize, Diyanet İşleri Teşkilatına onun bir mensubu olarak lütfettiği için Allah’a sonsuz hamd ediyorum. Sadece Diyanet Teşkilatının çalışanları değil, ilahiyat fakültelerimizin hocalarını, İslami ilimler fakültelerinde görev yapan bütün öğretim üyelerini, imam hatip liselerinde görev yapan bütün öğretmenlerimizi, okullarımızda görev yapan bütün din dersi öğretmenlerimize camilerimizin mihrapları, minberleri, kürsüleri açık olacaktır, Ramazan ayında hep birlikte bu hizmeti ifade edeceğiz inşallah.
“Ramazanda televizyon programlarının, herhangi bir hurafeye başvurmadan, İslam’ın medeniyetler kuran ana yolunu anlatan programlara dönüşmesini Rabbimden niyaz ediyorum…”
Ramazanda televizyon ve radyolarda programlar devam edecek. O programlar da her türlü yanlışlıktan uzak olarak, sadece İslam’ın medeniyetler kuran ana yolunu, sadece İslam’ın hakikat yolunu, herhangi bir hurafeye başvurmadan, bir abartıya başvurmadan doğru bilgisini, sahih bilgisini paylaştığımız programlara dönüşmesini Rabbimden niyaz ediyorum. Bu hizmete katkıda bulunan kardeşlerimize teşekkür ediyorum. Ama her birimizin bu hizmeti ifa ederken dikkat edeceğimiz hususlar olduğunu da buradan belirtmek istiyorum. ramazan.diyanet.gov.tr web sayfası bizim Ramazan faaliyetlerimizi, etkinliklerimizi adeta bir kütüphane gibi bütün bilgileri kardeşlerimizle, vatandaşlarımızla paylaşacağız, paylaşmaya devam edeceğiz.
“Türkiye Diyanet Vakfı, 64 ülke ve 278 bölgede iyiliğin sesi olacak…”
Diyanet İşleri Başkanlığı sadece kendisi bu hizmetleri yapmıyor. Türkiye Diyanet Vakfıyla beraber yapıyor. Türkiye Diyanet Vakfımız her sene hem Ramazanda, hem Kurbanda ve diğer zamanlarda milletimizin evrensel iyilik eli olmaya devam edecek. Ramazanda sizin sadakalarınızı, sizin zekatlarınızı, sizin iyiliklerinizi hem ülke içinde milletimizin fertleriyle, hem de bütün dünyayla, dünyanın bütün mazlumları ve mahrumlarıyla paylaşmaya devam edecek. Bu sene 64 ülke ve 278 bölgede iyiliğin sesi olacağız inşallah. Gönüllülerimizle birlikte, çalışanlarımızla birlikte, 64 ülkede 278 bölgede iftarında bir bardak su bulamayan, iftar sofrasında bir küçük ekmek dahi bulamayan kardeşlerimiz var. Dünyanın muhtelif yerlerinde milletimizin iyilik elini buralara taşıyacağız ve onların milletimize dualarıyla dönmeye devam edeceğiz inşallah.
“Diyanet İşleri Başkanlığı olarak zekât ibadeti konusunda yeni bir çalışma yapıyoruz…”
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bilhassa zekât ibadeti konusunda yeni bir çalışma yaptığımızı buradan duyurmak istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı bütün ibadetlere rehberlik yaptı bugüne kadar, namaz ibadeti, oruç ibadeti, hac ibadeti, kurban ibadeti. Zekât ibadeti aslında her müminin kendi çevresindeki bütün fakirleri, işçileri, zor durumda olan yetimleri en güzel bir şekilde onlara yardım etmek için Rabbimizin emrettiği bir ibadet ve sadece gönlümüze bıraktığı bir şey değil. Madem hak kavramını işliyoruz, Evladınızın mirasçı olarak malımızda nasıl hakkı varsa, fakirin de zenginin malında, parasında, servetinde öylece hakkı var. Rabbimiz bizzat bunu böyle emrediyor.
“Bu milletin zekâtlarıyla, bu milletin askerini, tanklarını, tüfeklerini bu millete yönelttiler. Bunun farkında olmalıyız…”
Geçmişe baktığımızda, yaşadığımız acı hadiselere baktığımızda zekat ibadetinin istismar edildiğine şahit olduk. Bu milletin zekâtlarıyla, bu milletin askerini, tanklarını, tüfeklerini bu millete yönelttiler, bunun farkında olmalıyız. Zekât ibadeti konusunda bir farkındalık, yeni bir bilinç oluşturmalıyız. Öncelikle her zengin Müslüman kendisi bizzat kendi çevresindeki fakirlerin hakkını bizzat kendisi ödemeli. Ama Diyanet Vakfı, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak biz bu ibadete de şeffaf bir şekilde herkesin takip edebileceği bir sistemle bu ibadete de rehberlik yapmaya hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Diyanet Vakfımız marifetiyle ülkemizin her tarafında hem zekât ibadetinde, hem fitre ibadetinde fakirle zengin arasında, işçiyle işveren arasında nasıl bir aracılık yapacağımızı kardeşlerimize en güzel bir şekilde anlatarak bunu ifa etmiş olacağız.
“Diyanet’e yönelik itibarsılaştırma faaliyetlerinin, Diyanet’in tarihinde, Allah Resulünün davet ve irşat tarihinde bir nokta kadar dahi değeri yoktur…”
Değerli din gönüllüsü kardeşlerim, değerli Diyanet mensupları, son 15 günde Başkanlığımıza, hizmetlerimize yönelik yöneltilen kötü kampanyalar, itibarsızlaştırma faaliyetleri sakın sizi hiçbir zaman ümitsizliğe sevk etmesin. Bunlar Diyanet’in tarihinde, Allah Resulünün davet ve irşat tarihinde bir nokta kadar dahi değeri yoktur. Bilakis, bütün bu yalanlar, iftiralar, bu kampanyalar sizi çok daha büyük bir aşk ile hizmet etmeye sevk etmeli.
“Yetimin hakkını kursağında taşıyarak dindarlık taslayanlara dahi Diyanet olarak kızamayız…”
Tefessüh etmiş bir ahlak gördüğünüzde siz bunun bizim hizmet kusurumuz olduğunu bilmelisiniz. Biz kimseye kızamayız. Biz yalan, iftira içinde olan, yetimin hakkını kursağında taşıyarak dindarlık taslayan hiç kimseye kızamayız. Biz onların kötülüklerini gördüğümüzde bunun bizim hizmet kusurumuz olduğunun farkında olmalıyız, daha çok sarılmalıyız. Mihrabın abidi olmaya, minberin âlimi olmaya, kürsünün vaizi ve nasihi olmaya çok daha büyük bir aşkla ve iştiyakla sarılmalıyız. Mihrabın ruhunu alıp sokağa taşımalıyız, avuç avuç insanlara dağıtmalıyız. İslam’ın güzelliklerini bütün insanlarımızla buluşturmalıyız, bize düşen budur. Biz hiç kimseye kızamayız. Biz yapılan bir kötülüğe, gayriahlaki bir tutum ve davranışa karşı kızarak vazifemizi ifa edemeyiz. Bilakis, biz daha fazla hizmete etmeliyiz. Biz ahlaki hamideyi, Resulü Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellemin o muhteşem ahlakını çok daha iyi anlatmalıyız ve yaşamalıyız. Allah Resulünün Taif’teki karşılaştığı durumları hatırlayın, biz her türlü kötülüğe iyilikle mukabele etmekle mükellefiz. Biz kötülüğü ancak ortadan kaldıracak en büyük gücün iyilik olduğunu Yüce Rabbimizin fermanıyla öğrenmiş ve onu milletimize öğretmekle mükellefiz. Onun için, hiç kimse ümitsizliğe asla düşmeyecek, bundan dolayı hiç kimse üzülmeyecek, herkes kendi görevine, vazifesine, mihrabına, minberine çok daha büyük ve iştiyakla sarılara hizmetlerimizi çok daha ilerlere taşıyacak.
“Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye’nin dini istikrarının, dini bütünlüğünün, din güvenliğin teminatıdır…”
Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye’nin dini istikrarının, dini bütünlüğünün, din güvenliğin teminatıdır. Ve Diyanet sadece Türkiye’nin Diyanet’i değildir. Diyanet yeryüzünde yaşayan bütün mümin Müslüman kardeşlerimizin Diyanet’idir elhamdülillah.